Çayan
Cihan GÜN
Şehit Düştüğü Tarih: 7 Kasım 2016
Şehit Düştüğü Yer: Dersim Hozat Bölgesi’nin
Çat Vadisi
Doğduğu Tarih: 24 Ocak 1998
Doğduğu Yer: Diyarbakır, Silvan, Eşme
Köyü
Mezar Yeri: Diyarbakır - Silvan
30 Mart’ta, Cephe gerillası Onur
Polat’ın Tunceli valiliğine ve adliyesine yaptığı eylemin hazımsızlığıyla AKP
faşizmi, Dersim’in dört bir tarafında
tüm askeri gücüyle terör estirdi... DHKC İbrahim Erdoğan Kır Gerilla Birliği
savaşçısı Çayan Gün, 6 Nisan günü, Dersim’in Hozat ilçesinde oligarşinin askeri
güçleriyle girdiği çatışmada, şehit düştü.
Çayan, Erzincan çayırlı Gelinpertek (Gelin pınar) köyünde doğdu. 14-15 yaşına kadar, köyde tarlalarda ve
çobanlık yaparak çalıştı. Liseye yazıldı
ama devam etmedi.
Çayan’ın hareketle tanışması, 2004
yılında, köylerine gelen Cepheli iki kardeşin kendisine dergi vermesiyle olur.
Dergi okumaya başladı.
2006 yılında İstanbul’a geldi.
İstanbul’da da, örgütlendiği 2007 yılına kadar, konfeksiyon,
deri, kemer ve çeşitli işlerde konfeksiyonlarda çalıştı. 2007 yılından itibaren devrimcilik yapma
kararı aldı. Çayan Mahallesi ve Sarıyer’de mahalle çalışması yaptı,
sorumluluklar aldı. Bir süre Yürüyüş
Dergisi’nde çalıştı. Kürdistan örgütlenmesinde yer aldı, Elazığ-Malatya-Dersim
sorumluluğu yaptı. Köylerde kır çalışması yaptı.
Yürüyüş muhabirliği yaptığı
dönemde, birlikte gözaltına alındığı Engin Çeber ile
işkencelere tabi tutuldu. Engin Çeber, 8 Ekim 2008
tarihinde, Çayan’ın yanında işkencede katledildi. Çayanın düşmana duyduğu öfke
hesap sorma bilincine dönüştü. Şehit yoldaşlarının hesabını sormak için kendini
geliştirmeye çalıştı. Defalarca
gözaltına alındı, işkencelerden geçti tutuklandı. Zulmün zindanlarından, her
defasında, Özgür Tutsaklık geleneğine bağlı kalarak, kendisini daha geliştirmiş
olarak çıktı.
Çayan, anılarını dinlediği gerilla
yoldaşlarının izinden gitmek istiyordu. Onlardan biri olmak istiyordu.
Sabırla bekledi bu düşünü gerçek
kılmak için. Dağlara çıkmak istiyordu, Dersim dağlarıyla doluydu gönlü.
Yoldaşlarının hesabını sormak halka umut olmak istiyordu. Bu inanç bu coşku ile
bekledi o günü. Ve çok sevdiği Dersim dağlarına anılarını dinlediği yoldaşları
gibi gerilla olarak kavuşmuştu.
Artık o DHKC gerillasıydı. Artık umudun
adını dağlarda yayacak emperyalizme ve faşizme karşı savaşı dağlardan
büyütecekti. Yıllarca düşünü kurduğu umut onunla anılacaktı şimdi. Bu onur, bu
gurur dolduruyordu tüm benliğini. Heyecanlıydı, coşkuluydu gerillada. Evine
gelmiş, hep oralıymış gibi mutluydu. Mutluluğun anlamı onun için netti.
Emperyalizme ve faşizme karşı halk kurtuluş savaşı veren bir gerilla olmaktı
mutluluk.
Dağların Haydar’ıydı Çayan. Daha
yeni başlıyordu hayallerini kurduğu, özlediği gerillacılığa.
Gerilla yaşamına, disiplinine hızla
uyum sağladı. Sorumlulukla hareket etti. Coşkulu, emekçi azimliydi. Hayalleri
büyüktü.
Yoldaşlarına sevgiyle güvenle
sarıldı. En zorlu koşullarda yoldaşlarının omzuna güvenle dokunan, yüzünde her
zaman inancını gösteren gülümsemesiyle Dersim dağlarının Haydar’ı devrimcileşiyor, ufkunu genişletiyordu. Dersim dağlarının
dört bir yanını Cephe gerillalarıyla doldurmanın azmiyle çalışıyordu.
Çayan adını Mahir Çayandan almıştı.
Ona yakışır şekilde yaşadı. Mahirce kavradı sevdasını, silahını, kavgasını.
Mahirce dövüştü. Mahir oldu ezilen halkımızın hesabını sormak için. Ve Mahir
gibi teslim olmama geleneğini yerine getirerek son nefesine kadar çatışarak Mahirleşerek şehit düştü Çayan. “Ya teslimiyet ya ölüm”
diyenlere, silahlı mücadeleyi tasfiye etmeye çalışanlara, silahları gömenlere,
katliamcılara, faşizme karşı direniş destanı yaratarak şehit düştü.
Çayan Gün (Haydar) 6 Nisan 2016 da
düşman kuşatmasında silahının son mermisine kadar çatışarak şehit düştü.
Şehidimizin vasiyeti üzerine ailesi cenazesini alarak Erzincan Çayırlı'daki köyü olan Gelinpınar
Köyü'ne defnetmek üzere yola çıktı. Çayan'ın kardeşleri köydeki mezar yerini
kazmış cenazenin gelmesini beklerken, köyün muhtarı yolda olan Çayan'ın
kardeşini arayarak köye gelmemelerini, faşistlerin toplanmış olduğunu, mezarın
kapatıldığını söyledi.
Çayan'ın kardeşlerinin ikinci kez
açtığı mezar yerini de kapatıyor faşistler...
Faşistlerin mezara ve aileye
yönelik saldırıları nedeniyle şehidimiz vasiyet ettiği yere, köyüne gömülemedi.
Erzurum Hınıs Karamele Köyü'ne defnedildi.
Çayan'ın mezar yerini taşlarla
dolduran bu soysuzların hiçbiri Çayan'ın köyünden değildi. Elbette jandarmanın
ve polisin sağdan soldan topladığı ciğeri beş para etmeyen adamlardı.
Aralarında sivil polis olanları da vardı. AKP faşizminin kiralık uşakları da…
Çayan Yoldaş, gözün arkada değil,
gönlün kırık değil biliyoruz.
Çünkü sen yoldaşlarımıza,
şehitlerimize karşı işlenmiş hiçbir suçun cezasız kalmayacağını bilirsin.
Korkun şimdi bizden AKP faşizminin
beslemeleri.
Korkun! Çünkü tüm
soysuzluklarınızın, tüm ahlaksızlıklarınızın hesabına da sıra gelecek. O zamana
kadar asalak yaşamınızı sürdürmeye devam edin.
Biz görülecek hesabımızı unutmayız,
unutturmayız!
Şehitlerimizin vasiyetlerini de… Er
ya da geç vasiyetlerini gerçekleştirecek yoldaşları.
Bir
halk kurtuluş savaşçısı olmanın bütün vakurluğu,
bütün gururu ve onuruyla kahramanlaşan Çayan Gün Yoldaş Ölümsüzdür!
Çayan
bu halkın en onurlu evladı, yeni doğacak halk çocuklarının adı ve soracağımız
hesabımızdır.
Kuşatmalarda pusularda düşman
saldırılarında teslim olmama son nefesine silahının son kurşununa kadar direnme
Cephe geleneğidir. Bu gelenek kahramanlarımızın fedakârlıkları yiğitlikleri ile
sürmeye devam ediyor. Savaş Çayanlarla sürüyor. Şanlı tarihimizin her bir
sayfası Çayanların yiğitlikleriyle yazılıyor.
Selam Olsun Dersim’de Savaşan
Teslim Olmayan Gerillaya!
Selam Olsun Dağların Şahan’ı Çayan
Gün’e
***
Çayan’ın
Partiye Yazdığı Teşekkür Mektubu:
Feda kuşağımızın sıcaklığıyla
selamlıyorum hepinizi. Bir gün böyle bir haber alacağımı biliyordum. Çünkü
yıllardır çalışma hedeflerim dışında hep kır gerillası olmayı istemişimdir.
Bunu da her talebimde dile getirdim. Süreç hızlanınca, savaşımız netleşince
talebime daha da yaklaştığımı hissettim. Bu talebim karşılığını bulduğu için
teşekkür ederim.
Bu sürecimizi, bende dahil her yoldaşımızı netleştirdiği bir süreç olarak
yorumluyorum. Çünkü savaşmak istemek başka bir şey, sıramız geldiğinde
omuzlamak başka bir şey. Gönlünde kahramanlarımız gibi olmayı, devrim için
savaşmayı arzulamayanlar ihanet etti, arzulayanlar Şafak, Bahtiyar, Elif oldu.
Dağlara varmaktı hedefim varacağım.
Şimdi oralarda savaşı örgütlemek, Kemal abinin yaratmak istediği Parti-Cepheli
kişiliğiyle savaşı büyütmektir hedefim.
Tekrar teşekkür ederim.
Sevgi ve Bağlılıkla...
Çayan
***
Çayan Gün’ün Ailesine Mektubu:
AİLEME
Annem,
Babam, Ablalarım, Abilerim, Kardeşlerim ve tüm Akrabalarım...
Hepiniz
benim için çok kıymetlisiniz, çok değerlisiniz. Hepinizin ismini ayrı ayrı
yazmayacağım lakin bu mektup hepinize ayrı ayrı selamdır.
Ben
bu savaşın parçası olduğumdan beri kiminiz, yeter artık dediniz, her gözaltı,
tutuklamada ağladınız, bir daha aynı şeyleri yaşamayalım istediniz. Kiminizde
hep yanımda oldunuz, gerek manevi gerek maddi gerekse de mücadelemizin belli
aralıklarda parçası olarak.
Şehitlerimizden
sonra hep onları konuşurduk aile olarak. “aman
sana bir şey olmasın” dediniz. Bunların aynısını, benzerini şehitlerimizde
yaşadı emin olun. Onlarda ailelerinin en değerlileriydiler. Sıraları geldiğinde
bir sıra neferi gibi çekip gittiler. Her gidişleri bizi daha fazla parçası
yaptı savaşın. Onlar bizlere kocaman düşlerini, anılarını, iddialarını bırakıp
gittiler. Bunları omuzlamak boynumuzun borcu.
Şimdi
sıra bizde. Bu gidişimizin bir yok oluş olmadığını bilin istiyorum. Siz bu
mektubu okurken, sizlere baktığımı, sizlerle okuduğumu hissedin istiyorum.
Bunun bir ayrılık olmadığını, her yoldaşımın Çayan olduğunu hissedin istiyorum.
Kiminiz
şehitlerimizin cenazelerine şahit oldunuz. Benim cenazem Köyüme gidecek.
Cenazemle ilgili her şey, her ayrıntı arkadaşlarımı ilgilendirir. Beni yeniden
yaratan onlardır, buda onların hakkıdır. Bu konuda kalbi kırılan her arkadaşım
için kemiklerimi sızlatmış olursunuz. Cenaze törenim Alevi-Kızılbaş geleneklerine
ve Cephe geleneklerine göre yapılsın istiyorum.
Hepinizi
ayrı ayrı kucakladığımı hissedin. Sizleri çok ama çok seviyorum. Beni sevmek
ağlayarak harap olmak değil, lütfen sadece bununla yetinmeyin. Bu düşlerimiz,
hayallerimiz, yaşanılası bir ülke, onurlu-adaletli bir yaşam... Ve bunların
bütünü yani uğruna toprağa düştüğümüz DEVRİM sizin için. Bu sebeple dört elle
sarılın yoldaşlarıma, mücadelemize. Hesap sormak için sizlerde parçası olun
savaşın.
Sizlerden
özel isteklerim yok. Her yılbaşında ateş edin silahla gökyüzüne, halkımızın
savaşının yükselişini dileyerek. Devrime ve güzel günlere olan inancımla
kucaklıyorum hepinizi ayrı ayrı...
Sevgi
ve Bağlılıkla...
Çayan
***
Çayan Gün (Mehmet
Ali) Dersim Dağlarındaki İlk Günlerini Anlatıyor:
DAĞLAR KIZILA KESECEK!
Bu dağlarda silah çatmaya başladığımızda ve umudu dağlara taşıdığımızda
gözlerimize bakan gözler hep ağlamaklı.
Bu gözyaşlarının iki nedeni var. Birincisi, “Bizimkiler gelmiş, bizim de
başımız artık eğik değil” diye ifade edilen bir gururun ifadesi. Ne çok hasret
kalınmış bize. Ne çok hayal edilmişiz bu dağlarda. “Gece kapı çalındığında,
bizimkiler olmasın? Diye kapılarımızı açtık hep” diyor bir köylü
taraftarımız. Sonra bir başkası bize uzun uzun baktıktan sonra “kurban olam size bu bereler ne çok yakışmış” diyerek o da
gururlandığını ifade ediyor.
Sonra söylentiler duyuyoruz. “Bizimkiler gelmiş, orman sorunu da, sınır
sorunu da, kavga da kalmaz, biter” diye ilçedeki konuşmalara şahit olunuyor.
Halkın adaletimize olan inançları ve bize “bizimkiler” deyip kendilerinin bir
parçası olarak görmeleri bizi gururlandırıyor, duygulandırıyor ve coşkumuza
coşku katıyor. En çok ilgi çeken gerilla kamuflajlarımızla
ve disiplinli bir şekilde girdiğimiz köylerde karşılayanlar hasretle sarılıp
gözlerini ıslatırken, bir hayalmişiz gibi bakıyorlar gözlerimize.
Bu dağlarda yine, yeniden mutlaka ve bir gün Cephelileri göreceklerini
biliyorlardı. Ama ansızın kapılarını çalanların bizler olduğunu görünce
şaşkınlık başta birçok duyguyu yaşıyorlar.
Şahanların dağlarda olduğuna tanıklık edenler, bu dağlara adaletin bizimle
geleceğini de biliyorlar. Dostlarımız kadar düşmanlarımız da bunun farkında.
Bu sebeple düşman geldiğimizi duyar duymaz alakasız insanları gözaltına alıp,
baskı ve terörünü hemen hissettiriyor halka. Halkımız da bunu çok iyi
biliyor, düşmanı iyi tanıyor ve bizden yana kaygılanıyor halkımız. “Aman ha”
diyor bir anamız. “Siz geldiniz, köpekler gene durmaz, operasyon üzerine
operasyon yapar. Siz ne zaman gelseniz daha çok saldırıyorlar bu dağlara.”
Düşman operasyonlarının, saldırılarının biz olduğumuzda daha da
yoğunlaşacağını bilenler ve daha evvel şahit olanların ağlamaları, başta
belirttiğimiz gözyaşlarının ikinci nedenidir. Taraftarlarımız, bu yörenin
insanları, şehitlerimizi bire bir tanıyanların bir kısmı bize yarının
şehitleri gözüyle bakıyorlar. Yarın ölecek olan evlatlarının arkasından bakar
gibi bakıyorlar bize. Ve öyle sarılıyorlar bizlere... “Siz çok yaşamıyorsunuz,
yaşatmıyorlar sizi... size yazık” diye temenni ve
kaygılarını ifade ediyorlar. Böyle ifade edenler üç beş ev belki, ama bu
algıları değişmeli.
Birincisi gözyaşları, gururlanmalarının ve kendilerini sahipsiz hissetmemelerinin
ifadesi. İkincisi ise, biz yokken düşmanın başardığı psikolojik etkinin
ifadesi. Halkımızdaki, taraftarlarımızdaki gurur duyma-övünme ile gözlerimize
yarının şehitleri ya da hemen şehit düşecekmiş gibi bakmalarındaki duygu bize
anlaşılmaz gelmiyor.
Bu bilinç bulanıklığını anlatacağız, paylaşacağız. Lâkin bu algı anlatmakla
kırılmıyor yalnızca. Algıları kıracak olan, önyargıları parçalayacak olan
bizim pratiğimiz oluyor, olacak. “Hayır arkadaş, ölmeyeceğiz.
Bu defa eski alışılagelmişi değiştireceğiz. Bize yarının şehitleri, hemen şehit
düşecekler gözüyle bakmayın” diyecek pratiğimiz.
Evet
yarının şehidi olabiliriz. Bu dağlara geldiğimizde, geçmişimizi noktalayıp
geldik. Bizim açımızdan şehitlik mutlak bir fiziki ayrılık. Fedaya geldik.
Biz dağlarda yürüyen, süren savaşın da sonucunun da farkındayız. Ama bu
acınılacak ya da yarın şehit olacaklar diye bakmayı gerektirmez. Bize
ölecekmişiz gibi bakmak bundan evvelki şehitlerimizi de öldü saymaktır. Öldü
mü onlar? Hayır! Biziz işte. Onlar canlandı, kalktılar düştükleri topraktan.
Biz de kuşanıp onların yarınlarına aktık Dersim dağlarına.
Şimdi atomdan zor parçalanan önyargıları kırma zamanı geldi. Daha evvel
uğramadığımız köyler var. Buralara faaliyet anlamında Cephemizi biz taşıyoruz.
Kimi köylerde İstanbul’dan, Almanya’dan gelenler var. “Eskiden sizinkiler
buralara gelmezdi” diyenler var. “Sizinkileri bu köyde hiç görmedik daha önce”
diyenler de. Bizler de artık her yerde olacağımızı, her yere ulaşacağımızı
uzun uzun anlatıyoruz onlara.
Kimi evlerde ilk karşılaşma olduğu için aralarında Zazaca
konuşup “Bunlar TİM olmasınlar” diyorlar. Biz de hemen sohbete Zazaca devam ediyoruz. Bu bir nebze rahatlatsa da,
,düşmanın Dersim’de her türlü yöntemi kullanması onların da yeni gördükleri
gerillalara temkinli yaklaşmalarına neden oluyor.
Başka bir köylü gelip sohbete katılıyor. “Yaw, nina
Dev-Sol’ciyi, do- mani mao
ha” diyor. Herkes rahatlıyor ve bizi daha iyi tanımaya başlıyorlar. Halk kendi çocuklarının
güvenini hissediyor ve bağrına basıyor. Yine gelmemiz için defalarca ısrar
ediyorlar.
Gittiğimiz bir başka köyde ihtiyacımızı toplamak için evleri geziyoruz.
Kapının önünde sokak lambasının ışığı altında oturan teyzeler, yaşlı anneler
ve bir amca sohbet ediyorlar.
Yine bir teyze “ma siz o Sabancı’yı vurdunuz, bu
Tayyip’i niye vurmuyorsunuz?” diye söylenirken, bizimle birlikte herkes
gülmeye başlıyor teyzeye. Bununla ilgili sohbetlerimizi yapıyor, ayrılıyoruz.
Gecenin karanlığında köyün ışıklarından yıldızlar gibi uzaklaşırken bir
patikaya oturup “bu bizim halk gerçeğimiz, madem her şey onlar ve onların
zaferi için, maceramızda sadece onların yeri var madem, çetrefilli değil, anlaşılmaz değil bu halk” diyoruz.
Bizi yeni tanıyıp etrafımızda pervane olanların
fedakârlığı ile tanıyan ama tedirgin olanların duyguları halkımızın
gerçekliğinin ifadesi.
Onların korkularını ve gururlarını, kaygılarını ve özlemlerini,
sevinçlerini ve üzüntülerini biz de somutladıkları ama sadece “dağlarda gezen nitelikli,
delikanlı, cesur, adaletli ve iyi çocuklar” duygularını ve ifadelerini ileriye
taşımak gerektiğini biliyoruz. Burada oluşumuzu, dağlardaki ısrarımızı,
düşmandan hesap sorma cüretimizi nedenleri ile birlikte bir bütün olarak “bu
güzel ve iyi, cesur çocuklar” tanımının yanına koymalıyız. …
Bu dağlarda gezip delikanlı, iyi bireyler olmak değil derdimiz, biz buraya
kurtuluşun yolunu göstermeye, devrimi örgütlemeye geldik.
Bu somut adımlarımızı büyüttükçe halkımızın ve partimizin beklentilerini örgütlediğimizde
hayata ve savaşa yön veren bir pratiğin fırtınaları olacağız. İşte o zaman
umut yayılıp dört köşesine Dersim’in ve Anadolu’nun dağlarının her yanı kızıla
kesecek ve hayatı örgütlüyor olacağız.
GELDİK İŞTE!
Çıkacağız dedik bir kere. Sevdalımız olan bu dağların doruklarında silah
çatacağız dedik. İşte doruklarından bakıyoruz hayata şimdi.
Bu yılların hasreti idi. Yılların özlemiydi. Bir de şehitlerimizin emanetiydi.
Devraldığımız bu bayrak daha bir onurla dalgalanacak şimdi dağlarımızın dört
bir yanında.
Geldik işte. Dersim’de olmak, dağlarda olmak, şehitlerimizin kanlarının
döküldüğü bu topraklarda yeşermek çok onur verici bir şey. Burada silah
kuşanan, düşmana kinini bileyen bizlerin en büyük gücü, onları yanında
hissetmek oluyor.
Kışın soğukta, yazın sıcakta bunalıp sızlanacakken patikalarda, onlar
tutuyor elimizden. En tehlikeli yerleri onların gözleri ile süzerek geçiyoruz.
Zemheride bizi zinde tutan onların kahramanlıkları. Parkaya, bota gerek yok.
Eski bir çul yeter; onlara layık olma, halkımıza layık olma hissi ısıtıyor
yüreklerimizi, içimizi.
Biz onlarla iç içeyiz. Biz şehitlerimiz için değil yalnızca, onlarla
çıktık dağlara. Biz bu dağlarda filizlenen filizlerin ta kendisiyiz. Artık
şehitlerimiz kalkıp doğruldular mezarlarından. Ve hesap soruyorlar. Gez, göz,
arpacıktan bakan onlar. Tetiğe basan parmak onların. Yüreğimiz çift çatal, biri
onların. Tabi tek başına dağlara çıkmak yeterli değil. Burada bulunmak,
dağların her bir karışını gezmek de pek bir şey ifade etmiyor. Buraya
geldiğimizde hedeflerimiz dağlara ulaşmak değildi sadece. Bu gerilla birliğinin
neyi ifade ettiğini, birliğin birlik olarak hedefleri ve tek tek kişilerin de
hedefleri dünyadaki misyonumuza göre ele alındı.
Bu yüzden dağlara gerillayı çıkarmak, yaymak ülkemizin dağlarına bir
kıvılcım olacağını da bilince çıkararak adımladık patikaları. “İşte çıktık”
demek için değil tek başına burada oluşumuz. Her şeyden önce siyasi ve politik
hedeflerimizdir önceliğimiz.
Dünyadaki misyonumuzun farkındayız. Partimizin “bir
tek biz kaldık” deyişi çok önemli bir tespit.
Neredeyse dünyada M-L anlayışıyla savaşan, iktidar hedefi olan örgüt
kalmadı. Savaşı, ezilen halklar nez- dinde küçümsenmeyecek ve hatta değerli
olan örgütler teslimiyete eş değer uzlaşmalar içerisindeler.
Bütün bunların bir yanı böyleyken, bir yanı da biz Anadolu’da emperyalizmin
kalelerinde patlıyoruz. Bu sebeple kavganın ustalarını ödüllerle anıyor ve
arıyor ABD.
Oligarşi “bir siz kaldınız” deyip çaresizliğini itiraf ederek her alanda
soluk aldırmamaya çalışıyor bize.
Saldırılarının da iki temel amacı var.
Bir, meşrebi hafifleyenler gibi düzenin kulvarına
çekmek. İki tamamen hayatın her alanında imha. Birincisinde dünya yıkılsa da
imkânı olmadığı konusunda hem fikiriz düşmanla. İkincisinde ise bizimle
birlikte derya olan bu halkı yok etmeliler. Bunun da imkânı olmadığından düşmanın
işi zor ve sonu da belli. Bu yüzden katliamları ve pervasızlıkları anlaşılır.
İşte böylesi bir cendere de yeni bir alan yeni bir soluk oluyoruz devrime.
Teslimiyetin ve icazetin kol gezdiği dünyamızda biz “dağlara, dağlara” diyoruz.
Hakkında
Daha Geniş Bilgi İçin...
Yoldaşları, yakınları Çayan Gün’ü Anlatıyor: